Sunday, July 14, 2013

Hamilelik 31. ve 32. Hafta

Bu haftalar artık hamile olduğumu gerçekten hissetmeye başladığım, bu güne kadar rahatmışım meğer dedirten haftalar. Gece yatmaktan şikayet eden ben miydim? Meğer o hiç birşeymiş dedirten bir ağırlık hissi başladı. Tam da bu hafta okulların kapanması ile yaz tatiline giriyoruz sonunda. Sonunda diyorum çünkü bu yaşadığım nefes darlığı ve ağırlığa bir de sıcaklığı 30 dereceye çıkan sınıflar eklenince çareyi 10 dakikada bir tuvalete çıkıp kafamı musluğun altına sokup, sınıfa duş almış bir şekilde girmek şart olmuştu.
Birde üzerine aylar önce başvurduğum Apple firmasının eğitimleri eklenince 4 tam gün bilgisayar başında oturup, 6'ya yakın sunum hazırladım. Hamilelikte beynini bebek ile paylaşıyosun diye bir laf var ya boşuna dememişler. İnsanların önüne sunum yapmak için çıkıp kekelediğim, cümleme nasıl başladığımı unuttuğum anlar oldu. Ben bu cümleye nasıl başlamıştım? Şimdi nasıl devam edeceğim derken vuran nefes darlığı ile 1-2 kez insanlardan özür dilemek zorunda kaldım. Oysa şansıma sunum yaptığım kişilerin çoğu hamileliği tatmıştı, kahve molalarında yanıma gelip 'özellikle dikkat ettim, gayet iyiydin, ben çok daha kötüydüm' diyenler oldu. Velhasıl eğitimleri başarı ile geçtik.
İleride Sarp'a anlatacağım başka bir anı daha oldu. Aynı hafta karneleri dağıttık, sene sonunu kutlamak amacı ile tekne turu düzenlendi ve okul bitti. Bende böylece hamileliğimin 8 ayını full time çalışarak geçirmiş oldum.

32. Hafta raporu
32. hafta çalışan anneler için kritik bir hafta çünkü bu haftanın içerisinde bir devlet hastanesine gidip 'iş göremez' raporu alıp, köşenize çekilebiliyorsanız. Ya da aksine gidip kendinizi iyi hissettiğinizi ve 4 hafta daha çalışmanızda bir sorun olmadığını söylüyor ve 'iş görebilir' raporu alıyorsunuz.
Tabi bu raporları almak için devlet hastanesine gitmek zorunda olduğunuz için yiyeceğiniz bilimum azar, papara, kötü muameleye hazır olun.
Ben şahsen 32. hafta raporumu almaya gittiğim İstinye Devlet Hastanesinde ismi lazım değil bir doktora  bütün mütevaziliğim ve güler yüzümle gitmeme rağmen odasından kovuldum.
Kendisine muhtaç olduğunuz için 'lanet olsun' dedirten tarzda bir söylemle, yumruğunu masaya vurarak konuşmalara maruz kaldım. Hastane kayıt açıp numara vermeyi ısrarla reddediyor, doktora aradan girmemi söylüyor, doktorda inatla odamdan çıkın, numara alın diyor.
Kendi aralarındaki iletişim sorununu hastadan çıkarmayı seven, güya okumuş ama pek bir adam olamamış doktor tayfası da acısını hastalara bağırarak çıkarıyor. Bir yanda kandıncağızın birini herkesin önünde muayene etmeye kalkmış, kadıncağız elinde iç çamaşırı ayakta bekliyor, aynı şahsiyet hepimizin önünde 'sana sağdan 2. kapı demedim miiii?' diye bağırıyor.
'Yazıklar olsun halkına bu tarz hizmet veren doktor! ların diplomalarına deyip, sakin olmaya çalışarak oradan uzaklaşıyorum. 8 aylık hamile kadınları bu kadar rahat azarlayabilen zihniyete yazıklar olsun.
Başka bir hastane arayışına giriyorum, mümkünse bir tanıdık olan ve en azından azar işitmeyeceğim.

Bu haftalarda tam gaz son kalan işlerimi de halletmeye çalışıyorum. Bebek odasına lamba, halı, perde gibi son kalan işleri hallediyorum. Ne zamandır görmek istediğim bir kaç eş dost ziyaretini yapıyorum.
Bu haftalarda artık refklekslerim, algılarımda yavaşladı. Benzin alırken geri geri gidip birinin arabasına vuruyorum, markette park ederken birinin arabasına dokunduruyorum.. İşin kötüsü insanlar arabalarından inip 'arabama vurdun' diyene kadar bunu farketmiyorum bile. En son 32. hafta raporumu okula teslim etmeye gittiğimde 1 yıl boyunca parkettiğim aynı yerden çıkarken elektrik direğine toslayınca 'artık tamam' diyorum. Araba kullanmak yok.
Anneme ve eşime daha çok şirinlik yapmam lazım beni istediğim yerlere götürmeleri için :)
Bu dalgınlık halinin sebebini araştırmaya bile gerek yok, tek bir sebebi var, o da  bizim Sarp.
Elma gibi basit bir kelimeyi arar arar bulamazsınız diyor bebek kitapları. Bingo! işte ben..
Geçen gün gardrobumu açmış, 3-5 hamile elbiseme bakıp eşime dönüp 'Valiyle görüşmeye hangi ayakkkabımı giysem acaba?' dedim. Ne Valisi? Ne görüşmesi? Gardropta ne ayakkabısı?
Ben hayal dünyasında mı yaşamaya başladım? Aklımdan kimbilir neler geçiyordu o an, bilemedim.
Korktum, sustum.
Hayatımda hiç yaşamadığım duygular yaşıyorum, hiç olmadığım bir kilodayım. Tam 12.5 kilo aldım.
Hayatımın garip bir yerinde durmuşum, ne iş kadınıyım, ne öğretmen, ne öğrenci, ne eş, ne ev kadını, ne evlat.. Hiç bir şey değilim sanki, bocaladığım bir yerlerdeyim.. Sanırım Araftayım.

Sevgiler,
irem
















Friday, July 5, 2013

Hamilelik 30. Hafta


Lovely Cookies by Etel 
Konumuz: Baby Shower
Baby Shower nedir? Ne değildir?
Baby Shower bir Türk adeti değildir, hatta Türkiye'deki yaygın bir inanışa göre 7 aydan önce bebeğe alışveriş yapmak, hazırlık yapmak uğursuzluktur. Baby Shower Amerika'da çok yaygın bir şekilde uygulanır. Shower türkçede 'duş' anlamına gelir. Bu organizasyonun amacı da hamileliğin 5., 7. veya 8. ayında annenin felekten bir gün çalması, doğum öncesi anneye moral olması için duş misali hediye yağdırılması amacı ile yapılmaktadır. Farklı kültürlerde 'bez kesme' töreni olarakta bilinir.
Popüler kültür ile birlikte Türkiye'de de yaygın olarak yapılmaya başlanmıştır. Bir çok organizasyon şirketi bu işi temalı partilere döndürmüş ve şahane konsept partiler organize etmektedir.
Hamileliğimin öncesinde ve başında baby shower'a tamamen karşı olan ben, Amerikan okulunda çalışmamın sonucu Amerikalı arkadaşlarımdan tarafından ikna edilmenin vakurluğu ile bana bu işte yardımcı olacak bir organizasyoncu arayışına girdim.
Nitekim Amerikalı ve Kanadalı arkadaşlarım uyardı.. 'Bu iş öyle olmaz, en yakın arkadaşların olarak sana biz düzenleyeceğiz' dediler.
Lakin ben çoktan kurabiyelerin, balonların, süslerin büyülü dünyasına girmiştim bile.
Boş derslerimde elimde ipad, Google görsellere 'baby shower' yazıp parti resimleriyle saatlerce oyalanırken buldum kendimi.
Neymiiiişşşş? Büyük konuşmamak gerekirmiiişşş...
Mekan düşün, fiyat al, tarih belirle derken.... Karar verdik, Etiler'de çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği Harvard Cafe'nin bahçesinde, yakın arkadaşlarım vasıtasıyla tanıştığım Etel ve Betsy bana bu partiyi organize edecekti.
Biri logoyu çizecek, diğeri o logoyu kurabiyelere basacak, diğeri party için gerekli süsleri, ponponları ayarlayacaktı.
Onlar bizim parti için çalışadursun, bizim evde de hummalı bir çalışma vardı.
Minik Selin kolonyalarının üzerine logomuzu bastırıp, şişeleri silikon ile papyonlayıp hediyeliklerimizi hazırladık. Diğer yandan minik su şişelerinin Nestle etiketlerini söküp yerine parti logomuzu yapıştırdık.
Lovely Cookies'in sahibi Etel ise bize üzerinde Sarp yazan şahane kurabiyeler, cake popslar ve muffinler hazırladı. Hediyelik olarak küçük Nutella kavanozları ve içinde drajeler olan minik masa süsleri yaptı.. Bething Design'den Betsy ise şeker büfemiz için gerekli süsleri, kartonları, kartlıkları hazırlayarak şahane bir şeker büfesine imzasını attı.
Anı defteri, peçeteler herşey tamamiyle hazırlandı. İnsanlar masada boş oturmasın diye bulmaca, Sarp'ın baş harflerinden oluşan şiir yazmaca gibi oyunlar tarafımdan kartonlara basıldı. Kullanılacak kalemler bile konsepte uygun logolandı. İstinye Park'ın içindeki Balon Evi'nden teşekkür kartları alındı, herkesin adına tek tek yazıldı, katılımları için teşekkür edildi. It's a boy' balonları bir gün önceden şişirtildi.
GeBe mağzasından güzel bir elbise, hafif topuklar, ve parmaklarıma mavi-beyaz oje ile yazdırdığım SARP yazısı ve nazar boncuğu yapıştırması da tamamdı.
Tabi bir şeye bu kadar özenince ne olur?
İstanbul'da tarihe geçecek derecede şiddetli Gezi Parkı olayları patlak verdi.
O sabah bir uyandık ki.. Yollar kapanmış, insanlar yaralanmış, gaz bombaları insanların yüzüne gözüne atılmıştı.
Sabah 30 davetlime birden mesaj yolladım. İptal ediyorum dedim.
Organizasyoncum mesaj attı.. 'Ben her koşulda geliyorum, kurabiyelerini keklerini getiriyorum' dedi.
Arkadaşlarım tek tek aradı... 'Geliyoruz, sakın iptal etme' dediler.
Gerçekten de geldiler. Tam 27 kişi. Florya'dan, Bahçeşehir'den, Kemerburgaz'dan, Bostancı'dan bile geldiler.
'Ne yapalım kader, en kötü bizim mahellede oturan 4-5 kişi ile kahvaltı eder dönerim' derken ... Eş dost beni yalnız bırakmadı ve tam kadro geldiler.
Sakın hediye almayın dememe rağmen elleri kolları dolu geldiler.
4-5 saatliğine de olsa memleketteki olayları unutup sadece beni şımartmaya konsantre oldu herkes.
İyiki de öyle oldu.. Öncesinde ki hazırlık sürecimi de sayarsak, beni yaklaşan doğum korkularımdan bir az olsun alıp uzaklaştırdı bu parti.

*****
Baby Shower Volume II
Aradan 4 gün geçti, okuldan katılamayan arkadaşlarım bir parti daha düzenlemez mi?
Şahane bir pasta, oyunlar, hediyeler... Anlayacağınız bu haftam da şımardım da şımardım...
Şimdi artık oturup doğumu bekleme zamanı...
Buyrun size bir kaç resimm...
Sevgiler...
irem :)

Sarp'ın kıyafetleri mandallar ile ipe asıldı..

Muffinlerimiz Lovely Cookies by Etel

Cakepops, Lovely Cookies by Etel

Baby Nutella 

Baby kolonyalarımız

Süsleme Bething Design by Betsy

Sarp'ın anne ve babası 

Partimizin en tatlı konuğu, kokoş kız Bade

Bething Design by Betsy






Kurabiye ağacımız Lovely Cookies by Etel




Okulda devam eden Baby Shower partisi.. Pastamız Arnavutköy Muskat Pastanesi

Ve ben :) 






Sunday, June 23, 2013

Hamilelik 29. Hafta

Eveeett, nerede kalmıştık? Ne kadar ara vermişiz yazmaya, oldu mu şimdi? İnanın ben bile hatırlamıyorum neler yazdık çizdik en son..
İster üşengeçlik, ister iş yoğunluğu, ister hamilelik rehaveti diyelim.. Bir şekilde olmadı yazamadım.
Okulların tatile girmesi ile biraz daha rahata eren bendeniz, artık daha çok yazmaya özen göstereceğim söz veriyorum :)
Pekiiii hangi konulardan bahsetsek acaba??
-Şeker yüklemesi testi (100 gramlık)
-Bebek odamız
-Şimdiden tıka basa dolan gardrobumuz, hediyelerimiz, cicilerimiz...
-Peki ya annenin ihtiyaçları?


Öncelikle Şeker Yüklemesi ile başlayalım. Malum bundan 2 hafta önce rutin gebelik takibi münasebetiyle 50 gramlık bir şeker yüklemesi testi yaptırmıştım. 80 civarlarında olan şekerim 50 gram yüklemeden sonra 146 çıkınca doktorum da panik olup ikinci testi önermişti. O pek lezzetli, tadına doyulmaz şekerli sudan bir daha içecek olmamın hayali bile midemi bulandırırken bir yandan da elden ne gelir diyerek kurbanlık koyun gibi düştüm yine Acıbadem Etiler'de Songül hemşiremin ellerine.
Eskiden kan aldırmak benim için bir fobi iken, gebelikle beraber sağolsun korku morku kalmadı bitti. Kaç tüp kan vermek zorunda kaldığımı saymıyorum bile. Korkunun ecele faydası yok derler, öyle. Tıpış tıpış gidip oturuyorsunuz hemşirenin kucağına.
Sabah tam 8.00'da Acıbadem'in kapısındaydım. Tabiki aç karın ile ve çantada beni 4 saat oyalayacak bilimum kitap, ipad gibi araç gereçler ile. Gider gitmez hemen 0. dakika kanı alındı. Şekerim yine 86 civarlarında seyrediyordu. Sonra o baldan tatlı, içine 100 gram Glukoz katılmış su geldi kondu önüme. Hemde koskoca bir kavanoz. Tam 5 dakika içinde bitirmem gerektiği söylendi. İç allah iç. Bir yandan da hala söyeniyorum 'verin bana 100 gram Nutella yiyeyim, niye bu pis suyu içiriyorsunuz?' Adı üstünde 'şeker yüklemesi testi'. Bana o şeker yüklenince kendimden geçtim, bir uyku hali, bir halsizlik. Bir yandan da 'aman sakın uyumayın' diyorlar. İlk saati atlattıktan sonra gerisi rahattı, 4 saat boyunca, her saat başı kan vermeye devam ediyorsunuz. Açlık hissederim diye korkuyordum ama o içirdikleri su insanı tok tuttuğu için bir sıkıntı yaşamadım. Hatta işlem bittikten sonra gün içerisinde bile doğru düzgün bir şey yiyemedim, içemedim. Mideyi biraz keyifsizleştiriyor içtiğiniz su, böylece insanın canı ne yiyip ne içmek istiyor. Sonuçlar ise çok korkutucu çıkmadı neyseki. 87'den 183'e fırlayan şekerim daha sonraki saatlerde sırası ile 141 ve 117'ye düşünce doktorum pek korkulacak bir şey olmadığını, yalnızca bir diyetisyene görünmemi ve dikkatli beslenmemi önerdi.
Bu macerayı da böylece atlattık.


Gelelim bebek odamıza. Biz acelemizden odamızın siparişini vermiştik. Odanın kokusu ancak 1 ayda çıkıyor diyen eş dostu da dinleyerekten erken erken odamızı döşemeye başladık. Etiler'in girişindeki bebek mobilyacısı İnci Tunçel'den takımımızı beğenip, siparişimizi geçtik. Onlarda 1 ay içerisinde teslimatı yaptılar, hatta gelip 10 dakika içerisinde kurdular. Bizde şifoniyerimizin, gardrobumuzun içini bir güzel silip sonrada kokusu çıkması için kapaklar açık bir şekilde beklettik günlerce.
Sonra gün geldi boya kokusu hafifledi, bu kez annemle oturup gardrobunu bir güzel yerleştirdik.
'Yeterli sayıda askımız var, daha ne gerek var' derken bir baktık yarı yolda askılarımız bitti.
Hediyeleriyle bizi ihya edenlerin yanı sıra, kendimiz de bir şeyler almıştık. Birde üzerine baby shower partisi yapınca, cicilerimiz dolaplara ancak sığdı.
Bodylerini, pijamalarını ve tulumlarını ayrı ayrı katladık, dizdik. İşte hamileliğin en eğlenceli kısmı da bu zaten. Bebeğin cicilerini seyretmek, onları katlayıp kaldırıp, tekrar tekrar çıkarıp, tekrar tekrar dizmek. Baby shower partisine gelecek 30 kişiyi birden tek tek uyarıp 'ne olur hediye getirmeyin, her şeyimiz var, amaç beraber kahvaltı etmek...' dememe rağmen hiç kimse sözümü dinlemeyince, Sarp'ın aksesuarları, cicileri de doldu taştı. Sağolsun herkes bu kadar mı yararlı ve bilinçli hediyeler getirir.
Hikaye kitaplarından, ayısına, battaniyesine, üzerinde Sarp yazan yastıktan, odasına konulan ışıklı müzikli oyuncaklarına, tulumlarına, hastane çıkışlarına, el-ayak basma kalıplarına, nazar boncuklarına kadar bir dolu hediye ile eve döndük. Hepsini özene bezene yerleştirdik. Hep mutlu günlerde kullanması için dualar ettik. Bu arada Almanya'da yaşamasına rağmen bizi yolladığı kargolar ile çikolata ve hediye yağmuruna tutan arkadaşımız da üzerinde Sarp yazdırttığı hediyeleri ile bizi ihya ederken, okulda ki arkadaşlarım da yurtdışına çıktıkça hediyeler, oyuncaklar, çıngıraklar getirmeye devam etti.
Şimdiden şanslı bir bebek olacağı belli bizimkinin.
Şimdilik odamızın kalan eksikleri: halı, perde, lamba. (belki bir de emzirme koltuğu). Bunları da kalan haftalarda yavaş yavaş tamamlayacağız.

Hep bebeğin cicilerinden bahsettik. Peki ya annenin ihtiyaçları?
Artık gücümün azalması, ağırlaşmam ve ağır taşıyamamam sebebi ile her alışveriş merkezine çıkışımda maksimum 3 mağaza gezip, her çıkışımda ise bir ihtiyacımı alıp dönüyorum. Bu mağazalar tahmin edebileceğiniz üzere Joker, Mother Care gibi anne ihtiyaçlarının da satıldığı yerler.
Bir ihtiyaç listesi oluşturmuştum kendime aylar önceden, arkadaşlarımın da tavsiyelerini Ipadimde bir dosya halinde kaydetmiştim. Örneğin süt sağma pompası alınacak, hemen açıp bakıyorum kim ne önermiş, ne demiş.. Gidip ona göre nokta atışı yapıyorum. Öbür türlü çok meşakkatli olacak ağır ağır gezinmeler ve boş boş bakınmalar.
-Süt pompası denince hemen 'Medela' önermişlerdi. Swing modeli özellikle diğerlerinden çok daha iyiymiş. Bu konular bana şimdilik uzak gelse de konuştuğum anneler 'çekiş gücünü, doğallığını' anlata anlata bitiremiyorlar.
-Biberon denince 'Dr Browns' diyor anneler, başka birşey demiyor. Gaz yapmayı önleyiciymiş, pek güzelmiş pek. Oysa ben bu konulardan gayet uzak annemle biberon almaya gittiğimizde üzerlerinde Miki Mouse olanını arıyorduk. Millet baktım plastiğinin bilmem ne ölçüsünün derdinde. Eh öğreniyoruz yavaş yavaş.
-Sterilezatörün hayat kurtarıcı olduğunu düşünenler ve koy tencereye kaynatçılar olarak ikiye ayrıldı etrafımdaki anneler. Özellikle Wee Well'in makinasını çok önerenler oldu. Bende Mamajoo'nun 5'i bir yerde özellikli makinasını aldım. Hem steril yapıyor, hem biberon ısıtıyor, hem buharda yemek pişiriyor, pek marifetli maşallah. Bakalım gereksiz mi değil mi göreceğiz yakın zamanda.
-Bebeği içine koyup yıkamak için bir minik küvet ve ayaklı sehpasını Mother Care mağzasından aldık.
-Göğüs pedleri ve süt saklama poşetlerimizi ise Lansiloh markadan seçtik, sebebi yok. Joker'de o satılıyordu.
-Hastane gecelikleri, emzirme gecelikleri de tamam. Hatta Loğusa tacı bile hazır.
Biz 30. haftamız itibariyle bir çok eksiğimizi tamamladık ve hazırız.
Tatile de girdiğim bu günleri artık evde dinlenerek ve kısa küçük eş dost ziyaretleri yaparak geçirmeye karar verdim. Şimdilik bu kadar..

Haftaya Baby Shower yazısı ve doktor kontrolümüz....

Görüşmek üzere, Sevgiler..
İrem













Wednesday, June 5, 2013

Hamilelik 27 ve 28. haftalar...

27. Haftamız ne yazık ki benim, eşim ve küçük Sarp'ımız için en acı haftaydı. Eşimin babasını, kayın pederimi, ani bir haberle kaybettik. Sarpımızın doğumuna 2 ay kala bu haberle yıkıldık, bittik, darmadağın olduk.
Sağlığı yerinde, neşeli bir şekilde tatil için gittiği yazlık evinde ne yazık ki o tertemiz, altın kalbine yenik düştü Sarp'ın büyük babası muhterem insan Hasan Uzunhasanoğlu.
Hayat bize bir sille vurdu vurmasına ama bizim dayanağımız da hep bebeğimiz oldu.
Mutlu bir anne- baba ve bebek olarak arkadaşlarımızla yemeğe çıkmaya hazırlandığımız gece gelen ani haber ile eşim 7 saatlik bir yola çıktı. Bende geride kalan olarak hem sakin kalmaya çalışmakla hemde eşimi telkin etmekle yükümlüydüm. Eşim daha Bursa civarlarındayken acı haber geldi. Yatağa yıkıldım, etrafımda annem, anneannem ve yakın dostum vardı. Biri kolonya sürüyor, biri tansiyon ölçüyor, diğeri 'bebeği düşünmen lazım' diye telkinlerde bulunuyordu.
Annemdi tabiki bana artık birincil görevimin Sarp'ı korumak ve kollamak olduğunu hatırlatan. Artık sorumluluklarımın arttığını, birinci vazifemin bebeğe iyi bakmak olduğunu. Haklıydı..
O gece rahatsızlandım. Sancılar, kramplar.. Bebek desen yerinde durmuyor, saatlerce uyumadı.
Bende uyumadım. Gece 1 gibi herkesi evden yolladım. Canım sadece tek başıma kalıp eşimin acısını paylaşmak istiyordu, onun sağ salim yazlığa vardığı haberini almak istiyordu.
Gece 3.30'da 'vardım' haberini verdikten sonra, onun en zor yolculuğu benimde en zor gecem başlamıştı.
Sabaha karşı 6 civarı hala gözlerim tavana dikili bir vaziyette oturuyorduk. Ağlıyorduk, avunamıyorduk.
Aynı gecenin sabahı eşim dönüş yoluna geçti. Biz ise cenaze için Maltepe Camii'ne doğru yola çıktık.
Gerisi bulanık.. Gerisi karmaşık..
Hamilenin camide işi olmaz sakın gelme diyenler oldu. O kadarda uzun boylu değil dedim.
Sarp'ın da hakkıydı büyük babasına son görevini yapmak.. Henüz farkında olmasa bile .. Zamanı geldiğinde 'sende katıldın oğlum cenazeye' diyebilmem için hem metin olmam hem de ayakta durmam gerekiyordu.
Çok ağlayan ve dövünen insanların yanından kaçtım, yeri geldi içeride bir odaya gidip tek başıma oturdum ama yine de oradaydım.
Hayat dediğimiz şey hiç kolay değildi. İçinde güzel şeyler barındırıyordu elbet. Bebek beklemek gibi örneğin. peki bu kadar güzel bir olayın içerisinde bu kadar elem dolu bir olayın ne işi vardı.
Neden 2 ay daha bekleyemedin dedik hep.. O kadar heyecanla beklerden torununu ve ultrason resimlerini dosyalarında saklarken Neden? Vefatını takip eden geceler boyunca yatağa girip bu soruyu sorduk. Neden?
Cevap bulamadık.

*****
Bu hafta bebeğimizi büyütmeye devam ettik. Hayat acı bir şekilde akıp gidiyordu.. Küçük bir değişiklik yapıp Sarp'ımıza bir isim daha ekledik. Büyük babasının adıyla yaşasın istedik küçük Hasan Sarp Uzunhasanoğlu.

****

Sağlıkla kalın..
İrem





Thursday, May 23, 2013

Hamilelik 26. Hafta

Biraz rötarlı olarak 26. hafta yazısı ile karşınızdayız Sarp, tekmeleri ve ben.. Hemde tatilimizi yaptık, yüzdük, dinlendik geldik.
Sarpımız da 6 haftalıkken gittiği Roma tatilinden sonra şimdi de 26. haftasında Kıbrıs'ı gezdi, denizine girdi, duty free shop'tan alışverişini yaptı geldi.
Her şey kulağa hoş geliyor da, 7 aylık bir yükle tatil yapmak zormuş, hemde çok. Oturup kalkamıyorsun, şezlongta belin kilitleniyor öylece kalıveriyorsun, denizde göbeğine ağırlık bağlamış gibi algılandığın için suyun kaldırma kuvveti fizik kurallarına bile karşı çıkarak seni aşağı çekiyor, sırt üstü yüzmek desen zaten hayal, kulaç atsan kramp girer diye korkuyorsun, en iyisi çimmek :)
Boyumu geçmeyen yerlerde çimerekten, biraz da su altı göbiş resimleri çekerek eğlenmeye çalıştık.
Tatilin en güzel kısmı ikimiz içinde yemek yediğimiz zamanlardı. Tatil köylerinin sistemi malum, sabah öğlen akşam seni şartlayıp, ister istemez açık büfeye saldırtan zihniyet.
Sabah omletli, hellimli, pancakeli ettiğin o tıka basa kahvaltı yetmiyormuş gibi öğlen 1 dedin mi yine büfe başında buluyordum kendimi. İlk defa yemek yemek için mazeretim vardı. Tatlı büfesinin başında arsızlık yapıp 3 çeşit tatlı alabildim mesela. Göbeğimi gören kimse de tabağımı yadırgamadığı için kendimi açık büfenin haramisi ilan ettim bu tatilde.
Tatlı büfesinden konu açılmışken.. Kıbrıs tatili için yola çıkacağımız sabahın gecesi 22.00 sularında saolsun sevgili bir arkadaşımın facebooka koyduğu lokma resmiyle antenleri çalıştırıyorum. Aşermenin toptan yalan olduğuna inanan ben o gece lokma hayalleri kurmaya başlıyorum. Özellikle eşime söylemiyorum şimdi gecenin bir köründe kendisine ızdırap olmasın diye.. Şansa bakın ki en lokma bulamayacağım yer olmalı Kıbrıs. Gece gözüme uyku girmiyor, Ayvalıkta yediğim lokmaların hayalini kuruyorum, onu satın aldığımı üzerine hindistan cevizi serptirdiğimi filan hayal etmeye başlıyorum.
Sırası mı şimdi bu arsızlığın? Bastırmam lazım güdülerimi. Tatil dönüşü ilk hedef İstinye'de deniz kıyısındaki lokmacıya gidilecek, kafaya koydum! Ertesi sabah Kıbrıs'a varıyoruz, sabah ve öğlen yemeği derken sıra akşam büfesine geliyor, Türk gecesiymiş meğer. Bin bir çeşit arasından uzaklarda bir adamın elinde kepçe ile bir şeyler karıştırıp havaya kaldırdığını görüyorum. Penguen adımlarımı hızlandırıyorum ki ne göreyim. LOKMA. Gözlerimi ovuşturuyorum, sonra göbeğimi. Bu senin şansın Sarp diyorum. Hamile kadının dramı tabağıma 10 adet lokma doldurmam ile sona eriyor. Bir aşermenin daha sonuna geliyoruz şükrederekten.
Oğlum artık her yemek sonrası tekmeler atıyor, vuruyor, geceleri annesini uyandırıyor. 3-5 nöbeti gibi düzenli olarak aynı saatlerde bombombom diye derindeeenn gelen tekmelere zıplıyorum. 'Noluyor?' dememe kalmadan hamile olduğumu hatırlıyorum. Doğru ya 7 aydır beraberiz kendisiyle.
Artık büyüdü, 1 kiloyu geçti, annesi de 8.5 kiloyu devirdi.
Arkadaşlarım saolsun destek oluyorlar, 'merak etme onun Amnio suyu şu kadar kilo, plasenta bu kadar kilo, kanının hacim artışı bu kadar kilo' diyerekten beni mutlu ediyorlar.
Etrafında iyi niyetli, mutlu insanları tutmakta fayda varmış, hayatı kolaylaştıryorlar. Bende öyle yapıyorum, sadece sevdiğim şeyleri yapmaya çalışıyorum. Bazen saatlerce kitap okuyorum, bazen bebek dergileri kitapları karıştırıyorum bazen de ipad'imden saçma bir oyuna saatlerce dalabiliyorum. Bana o an ne iyi geliyorsa onu yapıyorum.
2 hafta sonrası için planladığım Baby Shower partisinin detaylarını düşünüyorum boş boş mesela. Partimin detayları ile ilgilenecek 2 dünya tatlısı organizasyoncu buldum en yakın arkadaşım vasıtasıyla. kurabiyeler, şekerler, kurdeleler, logo tasarlaması, kavanozu, ayıcığı, balonu derken kafamı dağıtıyorum.
**Baby shower detayları bir sonraki yazıda...
Bunlar sayesinde bacak kramplarımı unutuyor, kafamı doğuma takmıyorum.
Okulların kapanması içinde geri saydığım şu son haftalarda, artık taytlara bile sığamayan göbeğim ve ben sadece 4 tane elbisenin içine girebiliyoruz. Hamileliğimin başında aldığım hiç bir gebe kıyafeti artık olmuyor. Olsa bile sıkıyor, rahatsız ediyor..
Elbiselerim, gece beraber uyuduğum hamile yastıklarım ve ben mutlu, umarsız, kedersiz bir hayat yaşıyoruz kısacası.

Haftaya, yüksek çıkan şekerim yüzünden yaptırmam gereken 2. şeker yüklemesi testinden, bebek odamızdan, ordan burdan bahsetmeye devam edeceğiz... Şimdilik bu kadar..

Sevgiler;
İrem











Monday, May 13, 2013

Hamilelik 25. Hafta

Selamlar Sarp'ın tüm takipçileri;
Bu hafta konularımız pek bir keyifli.. 
* Kargo ile gelen pusetimiz
* Ayıcıklı duvar kağıdımız
*İlk anneler günüm
*Şeker yüklemesi testi 

Şükür kavuşturana pusetimiz
Joker mağzası sağolsun allayıp pullayıp her ürününü satmayı pek güzel beceriyor ama iş teslimata gelince fos. İyiki erkenden işimizi halletmişiz dedirtecek kadar yavaşlıkta teslim edildi pusetimiz. Tam 40 günde. Önce beğendiğimiz pusetin ana kucağını hediye ettiklerini söylediler, sonra ellerinde ana kucağının olmadığını ama 15 güne geleceğini ilettiler. Bu esnada 4 kere gittik sorduk. Önce gelmedi, sonra gümrükte takıldı, sonra gümrükten çekildi depoya girdi sayımı yapıldı, sonra kargoya verilecek adresimizi kaybettiler derken puset 40 gün sonra elimize ulaştı. En son adresimizi almak için aradıkları 0850'li numarayı banka zannedip açmadığım için bir 3-5 günde öyle gecikti mi? 
'Merhaba biz jokerden arıyoruz' dedikleri anda, telefonda 'ben doğurmadan yollarsanız sevinirim' diye çıkış yaptıktan 1 gün sonra geldi pusetimiz. Tabiki hemen kurduk, yeni heves açtık kapadık, evin içinde 3-5 tur attık pusetle. Artık kullanıma hazır hale getirdik.

Aynı anda içeride bebek odamızı da duvar kağıdı ile kaplatma heyecanı yaşıyorduk. Tatlı mı tatlı masmavi ayıcıklar geldi duvarımıza konuverdi. Evimizi şimdiden şenlendirdi. Duvar kağıdının üzerindeki ayıcıklardan yastığına yorganına işlettik, hatta mobilyasının üzerine bile ressam boyama ile aynı ayıcıklardan boyamalarını bile istedik. Bir heves bir heyecan sormayın gitsin.

Birde bu hafta anneler günüydü. Hiç tahmin etmemiştim heyecan yaşayabileceğimi taa ki arkadaşlarım sıra sıra mesaj yağmuruna tutana kadar. Hatta yetmedi öğrencilerim, eski çalıştığım okulumdan tanıdıklar gün boyunca telefonuma mesaj yağdırdılar. Annem, anneannem, ben ve göbeğim resim çektirdik. 4 jenerasyon olduk. İnşallah elimize de alırsak, işte o zaman tam anlamıyla 4 jenerasyon olacağız.

Bu hafta yaptırmam gereken rutin testlerden biri de Şeker yüklemesi testiydi. Doğru hemşireyi bulduysan senden mutlusu yok. Maslak Acıbadem'in laboratuarındaki neredeyse hiç bir hemşire ile anlaşamamızdan dolayı Etiler Acıbadem'in yolunu tuttum. Etiler'de ki klinikte eli öyle hafif bir hemşire var ki 10 tüp kan verseniz ruhunuz duymaz. Maslaktan ise şimdiye kadar hep iki kolum mosmor, yüzüm gözüm ağlamaktan şişmiş bir şekilde çıktım. Bir iki kez de 'aaa yanlış kan almışız diyerekten 3 tüp kanımı çöpe atıp, 5 tüp daha almışlıkları vardır. O yüzden diyorum ya anlaşamıyoruz diye.
Velhasıl Etiler'de ki Songül hemşire önce parmaktan açlık şekerime bakıyor, sonra kan alıp tekrar ölçüm yapıyor, ardından 2 bardak iğrenç ötesi şekerli su içiriyorlar - ki bence hiç gerek yok, seve seve 1 kavanoz Nutella yerdim önlerinde- daha sonra tam 1 saat bekletip tekrar kan alıyorlar. İşlem çok basit. 1 saat bekleme esnasında uyumak, yemek içmek yok. Uzanıp Ipad'imle keyifli vakit geçiriyoruz. Sonra koşa koşa eve, deli gibi kahvatıya saldırmaya. Gebelik şekeri takibi çok önemli, bir çok komplikasyona yol açabiliyormuş, o yüzden bir sürü testi geri çevirmeme rağmen bunu çevirmiyorum.

Bu arada artık 6. ayı da bitirmiş olmamız münasebetiyle tekmelerimiz de hız kazandı, gece uykusuz geçen gecelerimizde. Bebek bazı geceler sadece dönüyor duruyor, öyle bir huzursuzluk ki o nereye dönüp yatacağını bilemiyorsun, hiç bir pozisyon seni rahatlatmıyor. Öyle gecelerde saat kaç olursa olsun yastığımı dikleyip  oturur pozisyona geçiyorum. Taa ki uykuma yenik düşene kadar. Bazen saatlerce ne yapsam olmuyor, bazen bacağımın arasına bir yastık almak rahatlatıyor. Ofiste benimle aynı anda hamile olan bir arkadaşıma dert yanıyordum bugün. O da aynı dertlerden muzdaripmiş. İşte dedi annelerin 'seni 9 ay karnımda taşıdım' lafı benim için şimdi mana kazandı.
Oysa küçük bir çocukken 'amaan ne olmuş yani taşıdıysan' derdik.
Şimdi öyle mi?
Yarın 26. haftamızın içine giriyoruz ve doktor kontrolümüz var. Bakalım boyumuz ne kadar uzamış ve kilomuz ne kadar artmış.
Şimdilik sizleri 1.5 kişi olarak selamlıyoruz...
Sevgiler;
irem













Sunday, May 5, 2013

Hamilelik 24. Hafta

Hiç bir özelliği olmayan bir haftayı daha devirdik. Baby Center'a göre bebeğimiz her geçen gün hızla büyüyor ve kilo alıyor. Beyin ve Akciğerleri gelişmiş forma girmiş. Bebeğimizin evi bir futbol topu büyüklüğüne gelmiş (bende önümü niye göremiyorum diyordum :) ) Ve artık göbek deliğinin 5-6 parmak yukarısına yerleşmiş bile kendileri. Yuvarlak karnımın birden şekli bozulup, bir yerinden bir yumru fırlayıveriyor. Anlıyorum ki ya kafası ya da bir yerlerini dayamış oraya. İlk o anı yaşadığımda çok korktum. 'Fatiihhh' diye evin içinde çığlık atıyorum, karnımın tam orta yerinden bir portakal büyüklüğünde bir şey fırlamış, dokunuyoruz sepsert.. Korkacak bir şey yok oysaki, bizimki yan gelmiş  yatıyor orada. İlk görüşümüzde ikimizde korkmuştuk, şimdi alıştık artık.
'Al seninki çıktı yine' diyorum.
Göbeğim sanki bir magnet misali tüm elleri kendine çekebiliyor. Her gören önce göbeğimi okşuyor. En yabancı olduğum insanlar bile hemen eliyle göbeğime dokunabiliyor, malum göbek artık Sarp Bey'in evi, bana ait bir şey değil. Birde tabiki yaratıcı cevaplar bulmakta pek bir zorlandığım bir soru var.
Kendisi 'Nasılsın?' ın hemen ardından gelen 'Bebek Nasıl?' sorusu.
'Nasıl olsun, iyi.'
'Ne yapıyor?'
'Ne yapsın, takılıyor.'
Annem çok gülüyor bu cevaba en çok. Ne zaman 'Sarp ne yapıyor?' diye sorsa 'Na'apsın, taklıyor.' demişim.
Ee ne yapar bir bebek? Yer, içer, uyur.. Sonra uyanır pozisyon değiştirir, değiştirirken 3-5 tekme atar.
Al sana bir bebeğin 24 saati.
Bir de annesi devamlı tatlı yemeye yeltendiği için, bizimki her yediğim tatlı da uyanıyor.
Mümkün olduğu kadar azaltmaya çalışıyorum tatlıyı ama ne mümkün.
Canım hep çikolata, hep dondurma çekiyor. Her acıktığımda yemek yerine tatlıya yöneliyorum. Bazen kendimi limitleyebiliyorum, günde sadece 1 porsiyon dondurma yenecek, o kadar!
Bazen imkansız oluyor.
Haftaya gebelik şekeri bakılacak, şeker yüklemesi yapılacak. İnşallah sağlıklı bir şekilde sonunu getiririz diye dua ediyorum.
Sıcakların bastırmasıyla, benim perişanlıklarım da başladı gerçi. Çantaya attım bir yelpaze. Ne zaman yeltensem, yanımda ki eş dost 'E tabi, senin içinde kalorifer var şimdi' diyor. Önceleri çocuğuma niye kalorifer diyorlar diye yüksünen ben, artık bunun topluma mal olmuş ve gerçeklerden ibaret bir ifade olduğunu anlıyorum.
Hamilelik zor iş. Hele artık son haftalarda oturup kalkmalar zorlaştı, eğilip bükülmeler hayal oldu, gece yatarken tekmeler arttı.
İşin zor kısmına geldik...
Karşınızda 7, 8 ve 9. aylar...

İrem...








Sunday, April 28, 2013

Hamilelik 23. Hafta

Bu hafta ne doktor kontrolümüz, ne de eğlenceli bir bebek alışverişimiz var. Aksine iki adet duygusal olayım var sizinle paylaşabileceğim. İkiside öğrencilerim ile alakalı. 
Hamileliğimin başından beri kafamı kurcalayıp duruyordu, acaba sınıfa girip ilan etmeli mi, yoksa onların anlamalarını mı beklemeli..? Girip söylersem, bana karşı daha anlayışlı olacaklarını savunan bir kesim vardı etrafımda. Ama zaten o kadar tatlılar ki.. Bana bir zararları yok ki ..
'Bence paylaşmalısın, bu senin heyecanın' diyen bir diğer kesim ise haklıydı.. O mu bu mu derken onların farketmelerini beklemeyi tercih ettim. Bu da neredeyse imkansızdı, çünkü karnım bir türlü çıkmıyor, azıcık şişkinliğim olsa bile bunu tayt ve bol gömlekler ile kapatıyordum. 
Sonunda bebek 4 aylık olduğunda facebookta ve twitter'da tatlı bir 'It's a boy' ayıcığı ile paylaşmaya karar verdim. Tabi Tweetlerimi takip etmedikleri halde düzenli olarak girip karıştıran minik fareleri unutmuştum.
Ertesi gün sınıfa bir girdim 'Congraaattttssss' diye bağırıyorlar. Mecbur yüzleştik tabiki. 
'Niye söylemediniz?' dediler.
'Siz nasıl farketmediniz?' dedim, gülüştük. Meğer bir tane Twitter faresi öğrenip sınıfın WhatApp mesajlaşma grubundan yaymış herkese.. :) 
Tabi ağızları sıkı durur mu, hemen bütün okula yaydılar. Haklılar, benimde hocam hamile olsa heyecandan ölürdüm. 
Aynı gün baktım diğer sınıfımdan ses yok, utandılar sıkıldılar, tebrik edemediler. Ne yapsınlar bilemediler. 
Aradan neredeyse 2 ay geçti, benim karın artık gözle görülür biçimde çıkınca baktılar bu iş olmayacak, işe koyuldular. 
Bir sabah ofisime çıktım ki .. Masamda GeBe Mağzasından alınmış bir hediye ve yanında bir kart. 
Dünya tatlısı bir hamile t-shirt'ü. Şu önünde komik şeyler olanlardan. Ve bir kart. 
Önce kendini ne kadar şanslı hissettiğini, çünkü bu ne onun hocası olduğumu, sonra ingilizcesinin ne kadar ilerlediğini anlatarak teşekkürlerini sunuyor. Sonra da sıra bebek tebriğine gelince bebeğin ne kadar şanslı olduğunu çünkü benim gibi bir annesi olacağını yazıyor ve ekliyor..
'Bizlere bu kadar canayakın davranan bir öğretmenin anneliği de eminim mükemmel olur.'
O an göz yaşları deliler gibi süzülmeye başlıyor gözlerimden. Tutamıyorum. 
Belki de ilk defa biri benim ne kadar güzel bir anne olacağımdan bahsediyor. Hiç düşünmemiştim bunu daha önce. Sahi ben iyi bir anne mi olacağım? 
Sınıfta öğrencilerime bağırdığım çok nadir görülmüştür, ancak çok cinnet geçirmem gerek. 
Eğer beni kızdıracak bir şey yapılmışsa bir bakış atmam yeter normalde. Sahi Sarp'ta bir bakışımla yaramazlığı kesecek ve yine de benim ne kadar mükemmel bir anne olduğumu düşünecek mi? 
Göz yaşlarım hala akarken öğrencime bir e-mail yazıyorum. O gün derse 2-3 dakika erken iniyorum sırf onu bulup sarılabilmek için. 
Süprizlerim bununla da kalmıyor. Ertesi gün derse girer girmez yine bizimkilerde bir hareketlilik. Ne oluyor dememe fırsat kalmadan bu sefer snıfça aldıkları hediyelerini veriyorlar bana. 
Dünya tatlısı bir bebek tulumu, winnie the pooh karakteri var üzerinde... Ve CD'ler.. Biri hamileyken bebeğe dinletmek için, diğeri doğduğunda dinletmek için. Mozart'lar, Vivaldi'ler, Bach'lar.. 
Canlarımın duyarlılığına inanamıyorum. Görünmez bağımızın aslında ne kadar güçlü olduğunu düşünüyorum. 10 senedir ne güzel hazineler biriktirmişim aslında.
Hamile hormonlarım da hazır tavan yapmış ve sulu göz bir halde ortalıkta gezinirken bu düşünceli davranışlar beni iyice duygusal ve ağlak bir hale sokuyor. 
Ah ne olacak benim bu halim :) 
Ağlamadan doğurabilecek miyim acaba? :)
Okulun kapanmasına 7 hafta kala, kendimi yorgun argın ama her şeye rağmen mutlu hissediyorum. 

Geçen gün yaptığım bir panik hariç.
Ayakkabılarımı bile giyememeye başladığım şu dönemde kara kara yaz aylarını düşünmeye başladım. Sıcaklar vuracak, karnım iyice büyüyecek ve klima karşısında yatmaktan başka bir işe yarayacak mıyım acaba? Nasıl bekleyeceğim doğumu? 
Arkadaşlarımın dostlarımın moralleri sağolsun, beni yalnız bırakmayacaklar umarım.. 

Bizden havadisler bu haftalık ta bu kadar.. Sarp'ta bütün blog yazısı boyunca tekmeledi durdu, malum artık hayatımız 'Ah tekmeledi, bak vurdu, heh uyandı' üzerine kurulu. :)
Sevgiler.. 
irem 













Thursday, April 25, 2013

Hamilelik 22. Hafta

22. haftamız geldi çattı bile.. Bu haftanın özetini geçmek gerekirsek..
Tekmelerimiz son sürat başladı.
Bebek odamızın siparişini sonunda verdik.
Ağır çekim yaşamaya alıştık..

Tekmeler tekmeler.. Ödüm koptu ilk büyük tekme geldiğinde.. Kanapede uzanmış, televizyon karşısında mayışmış, yanıbaşımda bilgisayarımda boş boş bebek mağzalarını geziyordum. Tam o anda göbeğimin içinden Richter ölçeğine göre 6 şiddetinde bir deprem vurdu, 4-5 saniye aralıklarla artçıları takip etti. Milletin tariflerine kalırsa 'mısır patlaması, kelebek kanat çırpması' gibi hissetmem gerekiyordu, oysa ben bildiğin karate kid tekmeleri yedim. Olsun, güzeldi. 
Görmemişin ilk çocuğu misali gidip doktor amcalarımızın kullandığı steteskoptan satın aldık. Kulak dayamaya son, artık kıpırtı olduğu anda içeriyi dinleme cihazımız başucumuzda hazır. 
Duyduğumuz şeyler daha çok guruldamalar, uğultular ve suyun içinde tepişmelerden ibaret. Ama işte o  'içerde bir şeyler oluyor' hissi yok mu? Onu hayal ediyor olmak bile güzel, değişik, uğultudan ibaret bile olsa..
Dün buluştuğumuz bir arkadaşlarımız anlatıyor; ağlayan bebeği susturmak için fön makinasını çalıştırıyorlarmış, bebek hemen sakinleşip uykuya dalıyormuş. Hiç duymadım böyle bir şey, ağzım açık kaldı, meğer eşim de biliyormuş, ona da bir arkadaşı anlatmış, fön makinasının sesini iphone'a kaydetmişler, bebek her ağladığında dinletiyorlarmış. Güya anne karnında çocuğun dinlediği o uğultulara en yakın ses o fön makinasının çıkardığı sesmiş. Bakalım daha neler öğreneceğiz.

Bebiş odası seçmek :)
Zaten ana mobilyaları beğenmiştik, buna rağmen 2 saat harcadık gittiğimiz mağazada. Amma çok detayla uğraştık, Karyolanın içinin yastığının fırfırı nasıl olsun, yastıklar pofidik mi olsun, düz mü olsun?
Ben en son yastığın üzerine işlenecek ayının tulumu pötükare mi olsun, düz mü olsun da kopmuşum. Başka alemlere dalmışım. Benim gibi kararsız adamın direk koyucan önüne yorganı ve yastığı. Ayının tulumunun pötükaresi varsın olmasın.
En son evlenirken banyo fayansı seçiminde boyutlar arası geçişi yaşamıştım. Fayansın içine sürülecek çamurun (derz) rengini sormuşlardı. Orada kayış kopmuştu bende.
Şimdi bebek mağazasında aynı şeyi yaşıyorum. Beşiğin tepesinden yıldız sarkıtalım mı? Sarkıtın? Yorganına işleme yapalım mı yapın? Duvar kağıdının üzerinde ki ayıdan gardroba boyama yapalım mı? Yapın. Beşiğin tüm yastıkları mı fırfırlı olsun, yoksa sadece baş ucu yastığı mı? Ayyy ne bileyimm imdaatt!!!
Çoktan fenalık geçirmiş annem kendini dışarı atıyor, eşim iş görüşmesi yapıyor telefonda, beni kenara kıstırmışlar, çalışmadığım yerlerden sorup duruyorlar.
Netice olarak elimizde 12 adet duvar kağıdı rulosu, bir duvar kağıdı ustası telefonu, 1 gardrop, 1 şifoniyer ve 1 karyola ile çıkıyoruz.
Mutlu muyuz? Evet. Haziran başı gibi teslimat tarihi alıyoruz, odanın kokusunun çıkması için hala 2 ayımız kalmış oluyor. Güzel iş hallettik, tebrikler bize.

Ağır çekim hayat, hiç bana göre değil.
Evde deli dana gibi dolaşan bir insanım ben. Tembel yatmak bana göre değil. Canım sıkkınsa bütün gardrobumu boşaltıp tekrardan yerleştiren bir insanım ben, eğilip, kalkıp, uzanıp, zıplayan bir insanım ben. Ya şimdi? Kendimi eski tempomda sanıp işe girişiyorum taa ki aşağıdan birileri bana varlığınınhissettirinceye kadar.
Karnım artık hamile karnına dönüştüğünden olsa gerek, ayaklarımı göremiyorum, çorap ve ayakkabı giyemiyorum, yataktan yuvarlanarak kalkmaya çalışırken kendimi kalp çarpıntıları içerisinde buluyorum. İşte böyle.. En zor kısmımız başladı..
Ayrıca 'oh kilo almadım' diye atıp tutarken kapı gibi 4 kilo aldım bile..
Şimdilik bizden bu kadar..
İrem










Thursday, April 18, 2013

Hamilelik 21. Hafta

21. haftamızın özeti:
Braxton Hicks kasılmaları
Kramplar, kramplar
Kaybetmek üzere olduğum hareket özgürlüğüm
Zorlayan merdivenler, nefes darlığı hoşgeldin :)
Ve doktor amcamızdan havadisler

Neymiş? Braxton Hicks kasılmalarıymış adı. Nasıl hızlı girersin be sancı? Oturduğum yerde hiçbir şey yokken birden beni iki büklüm eden keskin ve kısa sancılar. Tamda bu haftalarda gelir uğrarmış. Allahtan internet var, anne olmuş bloggerlar var, hamile blogları var. Yoksa korkudan ne yapacağımı bilemezdim. Dün doktor kontrolümde de belirttim. Eee heralde olacak dedi doktorum ' bebeğin yattığı yer 6 santimden 20 santime çıkmış durumda, bebekte boşlukta yüzmüyor ya, onu tutan bağlara baskı yapıyor haliyle. Bunu da sağolsun 150 yıl önce keşfetmiş Mr Braxton Hicks. Kapı gibi adını da vermiş. Doktor gitmiş, adı kalmış.

Dahası var. Bir kaç gecedir uykumda bacaklarıma bir kramplar giriyor ama kabus mu görüyorum ne oluyor diye ben daha uykumu ayamadan geçiveriyor. Sabah ise bana ağrıyan bir bacak bırakıyor.
Geçen gün yakaladım meredi. Pazar sabahı tam 7'de bir çığlık atarak uyandım. Baldırım baldır olmaktan çıkmış, kaskatı kesilmiş, şişmiş. Nasıl bir keskin acı sanki nefesim kesilecek. 3-4 dakika sürdü, geçti ve yine bütün pazar sürecek olan can sıkıcı bir ağrı ile bıraktı beni. Bengay sürüyorum, ovuyorum palavra, banamısın demiyor. Sıcak havlular koyuyorum, hiç oralı olmuyor. Meğer onun derdi başkaymış. Magnesium ve Kalsiyum eksikliğinden olurmuş bu kasılmalar.
Birde üzerine sevgili öğretmenlik varislerim eklenince, her gün bacakları duvara dikip bir süre öyle uzanmak şart oldu. Kan dolaşımı yerine gelirmiş. Bakalım yerine mi gelecek, yoksa bana ızdırap mı verecek göreceğiz ilerleyen haftalarda.

Hala kendimi enerjik ve hareketli zannediyor olmam..
Bu da ayrı bir sorun. Hızlı yürürüm, hızlı hareket ederim, koltuktan yataktan fırlayarak kalkarım, slow motion hayat bana göre değil. Yürüyüşe çıktım mı hızlı hızlı, okuldan binadan binaya geçerken koşa koşa, telefon çaldığında fırlayarak.. Hala kendimi o eski tempomda sanıyor olmam sonucu ne oldu? Hoşgeldin nefes darlıkları, kramplar.. Hızlı hareket edemedikçe çöken halet-i ruhiyem. Karnımda fazla çıkmadığından olsa gerek, insanlar hamile olduğumu bile farketmiyor bazen, bende dalıveriyorum derste ani bir hareket yapıveriyorum, ondan sonra haydi bakalım uzat ayaklarını bir koltuğa saatlerce kalkmadan.
Yalnız olduğumu düşünmüyorum nedense, eminim benim gibi bir çok hamile vardır, kolay değil göbeğinin içinde bir canlı taşıdığına inanmak. Unutup geceleri hızla sağdan sola dönüyorum, göbeğimin üzerine yatmaya çalışıyorum, sonra bir tekme yiyorum, anlıyorum ki yanlış bir iş yapmışım.
Birde hamile yastıkları aldım güya rahat yatacağım. Yastığın biri boyum kadar zaten, bacağımın altından doladığımda rahat bir pozisyonda uyuyabiliyorum. Birde daha küçük ama tam göbeğin altına destek veren bir yastık aldım. Sağda solda yastıklarım ve ben yatakta 5 kişi sıkış tepiş yatıyoruz hissi veriyor. Çok eğlenceli çoook.
Merdiven desen ayrı bir olay. Çalıştığım okulda sağolsun merdivenden ibaret. Merdiven yoksa hayat yok okulda. İn-çık-in-çık.. Kimle konuşsam 'ay çok faydalı' diyor. Ben niye öyle düşünmüyorum? Tembel bir hamileyim galiba sadece yan gelip yatmak istiyorum. Birde bebek mağazaları gezip alışveriş yapmak.
Şimdilik elzem ihtiyaçlarını hallettik sanırım. Dün gidip hastane çıkışı seti aldık örneğin. Eldiveni, patiği, şapkası, önlüğü, zıbını, hırkasının dahil olduğu 10'lu setler satılıyor.
Şimdiye kadar hevesimize yenip düşüp tulumlar bodyler aldık bol bol. Ama kimisi 3 aylık, kimisi 6 aylık kimisi yeni doğmuş bebek için. Göze çok gözüküyor kime göstersem. Allahtan en yakın arkadaşım doğurdu da gördüm hanyayı konyayı.
'Ne fazlası, günde 5 kez tulum değiştiriyoruz' diyor. 'Kusuyor, bezinden tulumuna bulaşıyor, devamlı yıka temizle giydir' durumları varmış  evlerinde.
O yüzden o ah ziyan olacak gözüyle baktığımız tulumlar aslında siz kirliyi yıkayıp kurutana kadar lazım oluyormuşmuş.

Son olarak bu hafta doktor kontrolüne gittik. Sarp'ımız 500 gram ve 25 cm olmuş bile. Yine bize pozlar verdi, hatta tam renkli ultrasonla yandan profiline bakıyorduk ki ani bir hareketle bize dönüverdi gül cemalini. Ödümüz koptu o an. Birden bize baktı ve tekrar kafasını yana döndürdü. Plasentasına yaslanmış, kordonunu almış yanına öylece yatıveriyordu. Her doktor randevumuza heves eden aile bireylerimizden birini götürüyoruz. Geçen ay anneannesi , bu ay babaannesi ile gittik. Onlar içinde müthiş bir duygu. Annem ben doğduğum sene ultrasonun tek tük olduğunu ve o zamanlarda cinsiyet söylemenin yasak olduğunu söylüyor. Belki de ultrason bu kadar gelişmiş olmadığı için cinsiyeti görmek mümkün olmadığı için doktorların uydurmasıydı bilemeyiz ki.. Annem buna rağmen odamı pembe yaptığını anlatır. İç güdüsel midir nedir, fırfırlı yastıklar, pembe duvarlar, pembe oyuncaklar.. Ya kız olmasaydı diyorum, hamileliğin son ayında teyit aldım doktordan diyor, 'Senin Ayşe baya sağlıklı ' cümlesinden yola çıkarak rahatlıyor annem.
Birde şimdiki makinaları görseniz, babaannemiz de şaşkınlıkla bakıyor bu kadar net görüntü yakalanıyor olmasına.
Detaylı ultrason raporlarımız inceleniyor ve Sarpoş'un sağlıklı bir şekilde yan gelmiş yatmış ve hayatından mutlu olduğuna kanaat getiriliyor.
Bu arada daha önce demiştim ya, arasam daha garanti bir doktor bulamazdım diye. Meğer doktorumun eşi de 21 haftalık hamile imiş. Hamile olduğunu duymuştum da aynı anda doğurma ihtimalimizin olduğunu tahmin etmemiştim. Onun içinde ayrı bir heyecan duyuyorum.
Bu arada doktorum gayet açık sözlü bir şekilde 'ilk başta kilolu başladın diye endişe etmiştim ama maşallah çok iyi gidiyorsun, valla bizim kız çok şişti' demez mi. Hain doktor :)
Tabi her gören sağlıklı buluyor beni, şimdiye kadar 2.5 kilo aldım sadece. Daha mutlu olamazdım zira en büyük korkum çok kilo almak ve sonra onları verememekti.
İşte 21. haftamız da böyle bitiveriyor.
Sevgiyle kalın..
İrem











Sunday, April 7, 2013

Hamilelik 20. Hafta

Geldik 20. haftamıza. Hamile kaldığımı öğrendiğim o karlı gün,  6. haftamızda yaptığımız İtalya seyahatimiz, o korku dolu ilk 3 ay sanki dün gibi. Ne kadar hızlı aktı geçti zaman. Demek bir bu kadar daha geçti mi göz açıp kapayıncaya kadar geçicek zaman. Şimdi anlıyorum bloglarında hamileliği bitiyor diye hüzünlendiğini kadınları. Tabi ya.. Yediğin önünde yemediğin arkanda.
Markete git en güzel peynir sende, restorana git masan hazır, el çantanı bile taşıma, anne baba yanındaymış farketmeden kanapede yat uzan hatta ayaklarını uzat. Bu keyif nerede bulunacak bir daha.
Eşime şarküteri, market alışverişlerinde 'hamileye alıyorum' demeyi öğrettim. Öyle dedin mi hemen alttan yeni peynir kutusu çıkıyor, 3-5 poğaça hediye ediliyor, incir reçeli bulmak için insanlar seferber oluyor. Velhasıl güzel iş bu hamilelik süreci. Gelelim bu hafta becerdiğimiz işlere..
1. Puset tamam
2. isim tamam
3. Bebek partisi için organizasyoncu tamam
4. Bebek odası seçtik sayılır.

Pusetimiz...
Aldık gitti. Ne bu acele diyeceksiniz. Ee araştırdık, inceledik, en fonksiyonel olanını beğendik. Birde kampanyasını bulduk. Puseti alana araba koltuğu hediye, nasıl kaçıralım. Almanya'da oturan sevgili arkadaşım güvenlik araştırmasını da yaptı. Avantajlarını, dezavantajlarını yazdı çizdi bana sağolsun. Daha ne olsun. Kafalar karışmasın, alalım gitsin dedik. Pusetimiz dedesinden hediye geldi bu arada. Oh ne güzel iş. Sen seçiyorsun etrafındakiler hediye almak için birbiri ile yarışıyor. Önümüzdeki hafta evimize kargolanacak, bizde kendisine yaklaşık 4 ay kadar bakıp duracağız. O da yetmezmiş gibi gittik birde salıncak aldık. Ne özenirmişiz meğer bebek alışverişine. Salıncağı da kurduk salonun ortasına gelene geçene gösteriyoruz, müziğini çaldırıp videosunu eşe dosta yolluyoruz. Böyle bir hallerdeyiz. Siz deyin buldumcuk olmak, ben diyeyim yeni bebek hevesi :)

İsim meselesinde son nokta: Sarp :)
Kime sorsak beğendi, kimse olumsuz yorum yapmadı (hala şaşkınım).
Arkadaşlarım karizmatik buldu, hatta 'bütün Sarplar çok yakışıklı olur' diyen oldu. Anne-baba onayından geçti. Eşim illa muhalefet olacak ya... Acaba Sarp değil Pars mı koysak diye tutturdu. Neymiş efendim Pars daha karizmatikmiş. Çocuğuma yırtıcı hayvan ismi koymam dedim.
Sarp'a noktayı koyduk. Artık karnımı elleyip 'naber Sarp?' diyenler bir yana,  'Saarpp, ben anneanneyimm' dyerekten kendini tanıtan annem bir diğer yanda.
Ben ise yediğim her çikolata ve tatlı da harektlenince 'Sarp uyandııı' diye milleti heyecanlandırmaktayım.
Yani anlaşılan Sarp'ı beklemekteyiz.

Baby Shower nam-ı diğer bebek partisi
Çok yakın arkadaşım sağolsun, bana tanıdığı bir parti organizasyoncusunu ayarladı. Hatta bizi evinde buluşturdu, konuşturdu. Madam Koket isminde bir organizasyon şirketi kurmuş dünya şekeri bir kızla tanıştım. Kafamdaki şeyleri kendisi ile paylaştım, şekerler, kurabiyeler, kekler, balonlar, ayıcıklar havada uçuşacak hazır olun millet. Meğer ne güzel bir meşgaleymiş bu, tüm sıkıcı detayları unuttum şimdilik partiye odaklandım. Tatlı heyecanlar.

Bebek odamız
Ben kararsız bir insan olduğum için nokta atışı yapmayı seviyorum. Şimdi kalkıp 10 tane bebek mobilyacısı gezsem 10unu da beğenip kararsızlığın dibine vuracağım diye korkuyordum. Yıllardır evime gelip giderken önünden geçtiğim bebek mobilyası satan 2 tane yer vardı. Birinci girdiğim Fatih Kıral Stanley Kids'i korkunç kaba mobilyaları ve fahiş fiyatı sebebi ile hemen eledim. İkinci girdiğim İnci Tunçel mağzası ise beni direk kalbimden vurdu. Başka bir şey aramaya gerek yok dedirtti bana.
Ben gelinlikçi bile dolaşmamış, ilk girdiğim gelinlikçi de ikinci giydiğim gelinliği almıştım.
Sonra da niye hiç gezmedim diye düşünüp taşındığımdan olsa gerek bebek odası için bir şans daha vermeye karar verdim. Annemi de arabaya kattığım gibi karşıya geçtik, Bağdat caddesine giderken yol üzerinde ne kadar şirin bebek mobilyacısı varsa hepsine girdik çıktık. Ama yine benim kafama koyduğum galip geldi. Ve en kısa zamanda gidip oda, duvar kağıdı, halı, perde ile ilgilenmeye karar verdik. Tabi bahar tatilim bittiği için yine haftasonlarına kaldık. Odayı kesinleştirdik mi yapılması 1.5 ay, kokusunun çıkması da 1 ay sürüyormuş. Yani bu aralar yaptık mı rahat rahat yetişiyor Sarpoş'un odası.

İşte bu güzel tatil haftam, böyle güzel detaylar ile geçiverdi. Önümüzdeki hafta doktor amcamıza gideceğiz rutin kontrollerimiz için. Takipte kalın derim..
Mutlu haftalar;
irem


Sunday, March 31, 2013

Hamilelik 19. hafta

Bu hafta 2 adet konu başlığımız var. Biri her hamilenin 18-22. haftasında gitmesi gereken detaylı ultrason ve diğeri ise kafamda uçuşan bebek partisi fikirleri.

Detaylı Ultrason:
Kendi doktorumun ve etrafımdaki insanların da önerisi tek bir isim etrafında toplanıyor. Prof. Atıl Yüksel. 'Aman ondan başkasına gitme, ondaki göz kimsede yok, uzmanlığı dillere destan' fakat bir sorunumuz var o da: randevu. O kadar dolu, o kadar yoğun ki öyle kafana estiği gibi randevu alıp, elini kolunu sallaya sallaya gitmene imkan yok. Ben 29 Marttaki randevumu taa Ocak ayında almıştım mesela. Hatta ne gerek var diye düşünüp arkadaşımın zorlamaları ile Ocak ayında randevu almak için aradım ki.. alabildiğim randevu 29 Mart, saat 18.30. Muayenehanesi Teşvikiye semtinde. O günde şansımıza o kadar yağmur yağıyor ve öyle bir soğuk var ki, trafik olmasın diye erkenden dökülüverdik yola. Sandığımızın aksine 5.30'da oradaydık. Ne var canım girer otururuz elbette rahat bir bekleme salonu vardır dedik ve içeri girdik. Hemşire daha bizi karşılar karşılamaz 'kusura bakmayın 1 saat gecikme ile ancak alabilecek sizi' dedi. Gerçekten de 7.30'da içeriye çağrıldık.
Randevu yaklaşık 40 dakika sürüyor. İsmi detaylı ultrason. Tam adı Obstetrik Ultrasonografi.
Öyle kendi doktor randevumuzda girdiğimiz ultrasonlara benzemiyor zira bebeğin düzgün bir görüntüsünü bile görmedik zaten. Doktorumuz elinde bir checklist ile içeri giriyor. Öyle bir checklist ki sonu gelmiyor, ya da gelene kadar sana soğuk terler döktürüyor. Böbrekleri, midesi, safrası, ayak parmakları, ayak tabanı, kol kemikleri, burun delikleri, omurgası, kalp kapakçıkları, kalp damarları, beyni, beyinciği, beyin damarları didik didik inceleniyor, ölçümler yapılıyor. Doktor listeye tik attırdıkça 'Oh' diyorsunuz 'çok şükür'. Doktorumuzun görüntüyü dondurup yaklaştırıp ölçtüğü yerlerde biz önce boş boş ekrana bakıyoruz, sonra açıklaması geliyor, anlıyoruz. Bu arada bebeğimiz bütün ultrason boyunca mışıl mışıl uyudu. Doktorumuzda rahat rahat ölçtü biçti.
Ultrason sonrası bizi odasına alıp birazda sohbet ediyor. İstatistiklerden, down sendromu olasılıklarından bahsediyor. (Malum bizi de hamileliğimin ilk haftalarında CMV virüsü sebebi ile endişelendirmişlerdi.) Riskli bir gebelik geçirmediğim kanısına varan doktorumuz hepimizin içine su serpiyor, benim, eşimin, telefonda bekleyen ailelerimizin..
Gidecek olanlara bir ön bilgi, bu muayene nin ücreti 600 TL - fatura alıp sigorta şirketinize faks çekip, ücreti talep edebiliyorsunuz-. 2 ay önce giden arkadaşım amnisentez & ultrason ve amnio sıvısı labratuar testlerine toplam 2400TL ödemiş ve hemen sigortasına fatura etmiş. Aklınızda bulunsun.
Psikolojik olarak çok yorucu bir süreç olmasından dolayı eve gelip hemen bir banyo yapıp yatağa kıvrılıyorum. Yoğun bir ağırlık vardı belki de üzerimde.. Geçti...


Veeee Baby Shower fikirleri....

Haydi biraz da işin eğlenceli kısmını yazalım. Yıllardır 'hayatta yapmam, ne gerek var' dediğim bebek partisini yapmaya karar verdim. Aklıma okuldaki yabancı arkadaşlarımdan biri girdi.
'Niye yapmıyorsun? Biz sana süpriz yaparız olmaz öyle partisiz' demesiyle baktım illaki bir şey düzenlenecek, madem insanlar benim için yapacak en iyisi onlara yük olmayayım da kendim yapayım dedim. Gerçi yabancılarda bir arkadaşının sana süpriz yapması adettenmiş, bizde ki gibi organizasyonunu kendin yaptığın bir bebek partisi fikrine şaşırdılar hatta. Bizde de sektör yine almış başını yürümüş, elimi neye atsam muazzam bir para akışı ve gelişmiş bir sektörle karşılaşıyorum.
İlk önce kafamda tarihe karar veriyorum. Sanırım 25 Mayıs olacak. Daha sonra çalıştığım okulun içindeki mezunlar restoranına gidiyorum, Bizim Tepe'ye. Oradan da brunch, kahvaltı teklifleri alıyorum, bahçeyi inceliyorum, insanların oturacakları sandalye çeşitlerini gösteriyorlar. Herşey uygun gibi gözüküyor.
Sıra geldi organizasyon'a karar vermeye. Bir iki yerden teklifler alıyorum, resimlerini inceliyorum, facebookta, instagramda koydukları bebek partisi temalarına bakıyorum.
Bu arada 3 arkadaşımı seferber ettim. Biri saolsun çook uzaklardan Kanada'dan tema fikirleri veriyor, diğeri burada organizasyoncu arkadaşından resimler talep ediyor, randevuları alıyor. Eşimin bir arkadaşı  bebek partim için logo bile tasarlamayı teklif etti. Sonra bu logoyu posterlere, bannerlara, tabak çanaklara her yere bastırıyorsunuz tabiki. Ortaya bir fikir attım ki meğer herkes dünden razıymış yardıma :) Davetli listemi oturdum yazdım. Başlamak bitirmenin yarısıdır derler ya işte öyle hissediyorum şuan.
En başta kendim 'ay ne büyük görgüsüzlüükk, yazık bebeğe nazar değer' gibi cümle kurarken her seferinde kendimle çelişirken buluyorum kendimi. Bu parti planlamasını düşündükçe bana bir mutluluk ve huzur doluyor. Sanırım dikkatimi bir sürü gereksiz şeyden alıp böyle güzel bir şeye verdiğim için olsa gerek. Cuma günü saçma sapana birşeye çok üzülmüştüm mesela, hemen ipad'imi elime aldım google görsellere 'baby shower ideas, baby shower pictures' gibi şeyler yazdım. Birden bambaşka bir dünya karşıladı beni. Beğendiğim resimleri kaydettim, dosyaladım. Çook eğlenceliydi.
Hatta şimdiden 'ne giyerim?' 'kafama ne takarım?' gibi şeyleri düşündükçe oyalanıyorum. Bir hamilenin boş dünyası işte. Zaman geliyor insan hiç bir şey okumak, yazmak, çizmek istemiyor. İşte öyle bir moddayım. Bu hafta bahar tatilimizin keyfini sürüyorum. Haftaya okula döndüğümüzde okulların kapanmasına daha 11 hafta kalmış olmasını düşünmek yerine kendimi Kaş/ Kalkan civarlarında bir deniz kenarında tatlı bir esinti ile uzanmış yatarken hayal etmek istiyorum.

Hazır tatile girmişken, hatta ve hatta anne-bebek mağzası Joker güzel indirimlere girmişken bebeğin alışverişini halledeyim dedim. Beni bilenler bilir asla son dakikaya bırakmam işlerimi, karnım henüz büyümeden, hantallaşıp ağırlaşmadan bu puset, biberon ıvır zıvır işlerini halledeyim dedim.
Çocuk odası içinde fikir almak için bir kaç mağaza gezmeye başladık.. Heyecanlarımızı paylaşmaya haftaya devam ederiz, şimdilik sevgiyle kalın...
irem..








Wednesday, March 27, 2013

isim bulma meselesi..

Hamileliğin en zor kısmı isim seçmek olacak deselerdi 'haydi ordan canım, ne var bunda, benim koyacağım isim çoktaaann belli' derdim. Öyle değilmiş. Olmuyormuş. Kolay değilmiş.
Hele öğretmen olunca, her isim sana bir öğrencini çağrıştırdığından, o bulduğun isimler birden uçuveriyor kafandan. Tam bir isim buluyorsun biri çıkıp bir yorum yapıveriyor. Haydi sil baştan. 
Şimdiye kadar bulduğum isimlerin hepsine bir bahane uydurulunca bende çareyi isim sözlüğüne bakmakta buldum. Dün gece oturdum sözlük başına, tek tek A harfinden başladım taramaya. 
O? Olmaz. Bu? Cık. Şu? Ayy hiç sevmem. Cehdettim olacak bu iş, bulacağım. 
Peki diyeceksiniz ilk bulduğun 4 isme ne oldu? 
Kalbimden en çok geçen isim -artık herkesin bildiği üzere- Derin, bir türlü konseyden geçmedi. Yok kız ismiymiş, yok unisex isim zormuş, 'ay tutturdu çocuğa kız ismi koyacak' gibi yorumlar yüzünden Derin şimdilik derinlere gönderildi.
Demir desen, 'ay yapmaaa, çocuk duygusuz olur' 'bizim ailede bir Demir vardı amaann düşman başına' gibi yorumlar sayesinde o da yok oldu. Diğer 2 isimde arkadaşlarını çağrıştırdığı için kocam tarafından elimine edildi mi? Kaldı bana 'no-name baby' . Çocuğun partisini yapacağız ama isim yok henüz.
Daha kötüsü oldu. Dün gece oturup arayıp taramalarım sonucunda benim isim listesi birden 17'ye çıktı mı? Ben zaten doğası gereği kararsızlıktan aç kalan bir insanım. Çok basit: peynirli tost mu sucuklu tost mu yiyeyim derken aç kalmışlığım var. Hele evde 2 kapalı paket çikolata varsa vay halime. O mu bu mu? Ye işte! Velhasıl bizim isim listesi 17 ile rekora gidiyor. İsimlerin arasında Emir, Sarp, Ateş, Pars, Uzay gibi zor, iddialı, değişik isimlerde var. Ve benim buna karar vermeme imkan yok. 
İnsanın arkadaşları da yardımcı olacağına köstek oluyor bazen. Geçen gün bir arkadaşım demez mi 'aferin bilmem kim ne güzel isim buldu çocuğuna, sen hala Derin diye tutturdun.' Yani gönlünde yatan isme saygı da yok anlayacağınız.
İşte böyle bir hal içerisindeyim arkadaşlar. Haydi yorumlarınızı yollayın bana, bu hafta bitsin bu zulüm :) 
Sevgiler,
irem 

Sunday, March 24, 2013

Hamilelik 18. Hafta

Artık yolu yarıladım. Mide bulantıları, baş dönmeleri, keyifsizlikler, tansiyon inip çıkmaları derken bir baktım yolun yarısına gelmişim bile. Bir bu kadar daha dayandık mı, tamam.
Bu hafta artık bebeğin uyandığı zamanları tespit edebiliyorum, her uyandığında kıpır kıpır dönüşünü, yatış pozisyonunu değiştirmesini tahmin etmek artık hiç te zor değil. Henüz daha uçan tekmeleri yemeye başlamamış olmak şimdilik rahatlık. :)

Kalp çarpıntısı , nefes darlığı ve yeni ultrason görüntülerimiz
Bu hafta iş temposundan mıdır, çay kahve içmemden midir kalbimin boğazımda hızlı hızlı attığını hissettiğim anlar çok oldu. Birde derste sonu gelmeyen cümlelerim eklendi mi? Çalıştığım okulda ofisim 4. kat, hemde çatı katı. Bu da merdivenlerin dikliğine tuz biber ekiyor. Her ne kadar ofisimden 3. kattaki sınıfıma taşınmış olsamda ve boş derslerimde de artık sınıfımda oturuyor olsamda, yine yoruyor yine yoruyor. Dileğim Haziran ayının tez gelmesi ve okulların kapanması. Böylece bende rahata ereceğim sanırım. Bu arada doktoruma kalp çarpıntım ile ilgili bir e-mail yazınca hemen beni görmek istedi. İşte bu yüzden aslında ultrason günüm olmamasına rağmen gittik doktora. iyiki de gitmişiz. Bu gidişimizde bebeğin süper pozlarını yakaladık, hemde renkli. Yüzünü gösterdi bize, uslu uslu uyuyordu, birden elini burnuna götürdü, burnunu kaşımaya başladı, sonra uykusuna devam etti. İnanılmaz bir andı. Öyle ya insan nasıl inansın? Karnında büyüyen bir mucizeyi karşındaki ekrandan seyredebiliyorsun. Üstelik daha o mucizenin varlığına bile inanamışken. Küçük beyefendiyi evinde az biraz rahatsız edip, resimlerimizi de elimize aldığımız gibi çıktık doktordan. Tabi kardiyolog randevusu filan unuttuk gitti. Herşey geçiverdi.

Algıda seçicilik bu olsa gerek
Alışveriş merkezleri şimdilik benim için yorucu ama en azından güvenli yerler. Dengesiz hava şartları, yağmur, çamur, güneş çıktı hava tam ısındı 10 dakika sonra dolu yağdı gibi sıkıntılar yok.
Hem artık karnımda çıktığına göre insanlar yol veriyor, gülümsüyor, satış elemanları daha bir ilgililer, X-ray'den geçmediğimde artık güvenlik görevlileri çoğu zaman üzerimi aramıyor bile. Oh ne büyük rahatlık. Tabi aynı zamanda alışveriş merkezi demek 'çocuğunu kapan gelmiş' demek. Daha önceden böyle miydi? Ben mi dikkat eder oldum? Aman tanrım ne kadar çok anne-bebek var, ve pusetler, çocuğunu kangruda taşıyan babalar. Hepsinin pusetlerini dikkatle inceliyorum, ve yedek bez çantalarını ve pusette asılı oyuncakları ve annelerin kilolarını verip veremediklerini ve daha bir çok şey..
En çok ta erkek bebeklere bakıyorum. Kendimi hayal ediyorum, neler yapacağımı, nasıl bir anne olacağımı. Şimdilik kestiremiyorum.

Kilo yok, sağlıklı yaşam var
Göğsümü gere gere söylüyorum 4.5 aylık bir hamile olarak hiç kilo almadım. Umarım hamilelikte ideal kilo alımı olan 9-11 kilo gibi bir artışla tamamlarım. Tabiki sağlıklı yaşam palavraları sallamayacağım burada. Tamamen mide bulantılarımla alakalı, tiksinme duyusu, koku hassasiyeti, birşeyin hayali ile bile gelebilen kusma hissi. Çok can sıkıcı biliyorum ama yine de çok yemek yiyor olmaya tercih ediyorum. Hatta hepinize diliyorum :)

Aşerme meselesi
Yok aşermedim, aşermiyorum. Tamam heyecanla yaz meyvelerini beklediğim doğrudur, çoluğun çocuğun elinde dondurma gördüğümde koşa koşa gidip aldığım da doğrudur. İnsanların önündeki tatlılara yan gözle melul melul baktığım da doğru. Ama gel gelelim ben hep böyleydim. Hamilelik ile birlikte ne eksik ne fazlalık oldu. Hani kireç yiyenler, evindeki duvarları yalayanlar, toprağı çamuru yiyenler duymuştuk ya.. Şehir efsanesi midir diyecekseniz ama yok vallahi araştırdım bilimsel bir adı bile varmış bu boyutta aşermenin. Çok şükür bu tarz aşermeler yaşamadan yolu yarıladık. Arkadaşlarımla konuşuyorum, kimisi diyor 'ay bütün hamileliğimde limon yaladım.' Ne yaptın? Aman tanrım, şuan limon yaladığımı bile hayal edemiyorum. Ye ekşiyi çıkar Ayşeyi muahbetine geliyoruz değil mi? Doğruymuş. Gözüm tatlı şeylerden başka bir şey görmüyor.

Bu hafta bizim bebek artık havuç büyüklüğüne gelmiş, yaklaşık 200 grammış. Kemikleri, iç organlarının tümü, kulakları yerli yerine gelmiş hatta kaşları bile çıkıyormuş. Artık yavaş hareket etmem, bol egzersiz yapmam, demir ve kalsiyum alınımına önem vermem gerekiyormuş. Ben demiyorum baby center diyor.
Bu hafta yapacağımız detaylı ultrasonda daha çok bilgileneceğiz sanırım, şimdilik 18. hafta raporu bu kadar :)
Sevgiler..
irem