Sunday, June 23, 2013

Hamilelik 29. Hafta

Eveeett, nerede kalmıştık? Ne kadar ara vermişiz yazmaya, oldu mu şimdi? İnanın ben bile hatırlamıyorum neler yazdık çizdik en son..
İster üşengeçlik, ister iş yoğunluğu, ister hamilelik rehaveti diyelim.. Bir şekilde olmadı yazamadım.
Okulların tatile girmesi ile biraz daha rahata eren bendeniz, artık daha çok yazmaya özen göstereceğim söz veriyorum :)
Pekiiii hangi konulardan bahsetsek acaba??
-Şeker yüklemesi testi (100 gramlık)
-Bebek odamız
-Şimdiden tıka basa dolan gardrobumuz, hediyelerimiz, cicilerimiz...
-Peki ya annenin ihtiyaçları?


Öncelikle Şeker Yüklemesi ile başlayalım. Malum bundan 2 hafta önce rutin gebelik takibi münasebetiyle 50 gramlık bir şeker yüklemesi testi yaptırmıştım. 80 civarlarında olan şekerim 50 gram yüklemeden sonra 146 çıkınca doktorum da panik olup ikinci testi önermişti. O pek lezzetli, tadına doyulmaz şekerli sudan bir daha içecek olmamın hayali bile midemi bulandırırken bir yandan da elden ne gelir diyerek kurbanlık koyun gibi düştüm yine Acıbadem Etiler'de Songül hemşiremin ellerine.
Eskiden kan aldırmak benim için bir fobi iken, gebelikle beraber sağolsun korku morku kalmadı bitti. Kaç tüp kan vermek zorunda kaldığımı saymıyorum bile. Korkunun ecele faydası yok derler, öyle. Tıpış tıpış gidip oturuyorsunuz hemşirenin kucağına.
Sabah tam 8.00'da Acıbadem'in kapısındaydım. Tabiki aç karın ile ve çantada beni 4 saat oyalayacak bilimum kitap, ipad gibi araç gereçler ile. Gider gitmez hemen 0. dakika kanı alındı. Şekerim yine 86 civarlarında seyrediyordu. Sonra o baldan tatlı, içine 100 gram Glukoz katılmış su geldi kondu önüme. Hemde koskoca bir kavanoz. Tam 5 dakika içinde bitirmem gerektiği söylendi. İç allah iç. Bir yandan da hala söyeniyorum 'verin bana 100 gram Nutella yiyeyim, niye bu pis suyu içiriyorsunuz?' Adı üstünde 'şeker yüklemesi testi'. Bana o şeker yüklenince kendimden geçtim, bir uyku hali, bir halsizlik. Bir yandan da 'aman sakın uyumayın' diyorlar. İlk saati atlattıktan sonra gerisi rahattı, 4 saat boyunca, her saat başı kan vermeye devam ediyorsunuz. Açlık hissederim diye korkuyordum ama o içirdikleri su insanı tok tuttuğu için bir sıkıntı yaşamadım. Hatta işlem bittikten sonra gün içerisinde bile doğru düzgün bir şey yiyemedim, içemedim. Mideyi biraz keyifsizleştiriyor içtiğiniz su, böylece insanın canı ne yiyip ne içmek istiyor. Sonuçlar ise çok korkutucu çıkmadı neyseki. 87'den 183'e fırlayan şekerim daha sonraki saatlerde sırası ile 141 ve 117'ye düşünce doktorum pek korkulacak bir şey olmadığını, yalnızca bir diyetisyene görünmemi ve dikkatli beslenmemi önerdi.
Bu macerayı da böylece atlattık.


Gelelim bebek odamıza. Biz acelemizden odamızın siparişini vermiştik. Odanın kokusu ancak 1 ayda çıkıyor diyen eş dostu da dinleyerekten erken erken odamızı döşemeye başladık. Etiler'in girişindeki bebek mobilyacısı İnci Tunçel'den takımımızı beğenip, siparişimizi geçtik. Onlarda 1 ay içerisinde teslimatı yaptılar, hatta gelip 10 dakika içerisinde kurdular. Bizde şifoniyerimizin, gardrobumuzun içini bir güzel silip sonrada kokusu çıkması için kapaklar açık bir şekilde beklettik günlerce.
Sonra gün geldi boya kokusu hafifledi, bu kez annemle oturup gardrobunu bir güzel yerleştirdik.
'Yeterli sayıda askımız var, daha ne gerek var' derken bir baktık yarı yolda askılarımız bitti.
Hediyeleriyle bizi ihya edenlerin yanı sıra, kendimiz de bir şeyler almıştık. Birde üzerine baby shower partisi yapınca, cicilerimiz dolaplara ancak sığdı.
Bodylerini, pijamalarını ve tulumlarını ayrı ayrı katladık, dizdik. İşte hamileliğin en eğlenceli kısmı da bu zaten. Bebeğin cicilerini seyretmek, onları katlayıp kaldırıp, tekrar tekrar çıkarıp, tekrar tekrar dizmek. Baby shower partisine gelecek 30 kişiyi birden tek tek uyarıp 'ne olur hediye getirmeyin, her şeyimiz var, amaç beraber kahvaltı etmek...' dememe rağmen hiç kimse sözümü dinlemeyince, Sarp'ın aksesuarları, cicileri de doldu taştı. Sağolsun herkes bu kadar mı yararlı ve bilinçli hediyeler getirir.
Hikaye kitaplarından, ayısına, battaniyesine, üzerinde Sarp yazan yastıktan, odasına konulan ışıklı müzikli oyuncaklarına, tulumlarına, hastane çıkışlarına, el-ayak basma kalıplarına, nazar boncuklarına kadar bir dolu hediye ile eve döndük. Hepsini özene bezene yerleştirdik. Hep mutlu günlerde kullanması için dualar ettik. Bu arada Almanya'da yaşamasına rağmen bizi yolladığı kargolar ile çikolata ve hediye yağmuruna tutan arkadaşımız da üzerinde Sarp yazdırttığı hediyeleri ile bizi ihya ederken, okulda ki arkadaşlarım da yurtdışına çıktıkça hediyeler, oyuncaklar, çıngıraklar getirmeye devam etti.
Şimdiden şanslı bir bebek olacağı belli bizimkinin.
Şimdilik odamızın kalan eksikleri: halı, perde, lamba. (belki bir de emzirme koltuğu). Bunları da kalan haftalarda yavaş yavaş tamamlayacağız.

Hep bebeğin cicilerinden bahsettik. Peki ya annenin ihtiyaçları?
Artık gücümün azalması, ağırlaşmam ve ağır taşıyamamam sebebi ile her alışveriş merkezine çıkışımda maksimum 3 mağaza gezip, her çıkışımda ise bir ihtiyacımı alıp dönüyorum. Bu mağazalar tahmin edebileceğiniz üzere Joker, Mother Care gibi anne ihtiyaçlarının da satıldığı yerler.
Bir ihtiyaç listesi oluşturmuştum kendime aylar önceden, arkadaşlarımın da tavsiyelerini Ipadimde bir dosya halinde kaydetmiştim. Örneğin süt sağma pompası alınacak, hemen açıp bakıyorum kim ne önermiş, ne demiş.. Gidip ona göre nokta atışı yapıyorum. Öbür türlü çok meşakkatli olacak ağır ağır gezinmeler ve boş boş bakınmalar.
-Süt pompası denince hemen 'Medela' önermişlerdi. Swing modeli özellikle diğerlerinden çok daha iyiymiş. Bu konular bana şimdilik uzak gelse de konuştuğum anneler 'çekiş gücünü, doğallığını' anlata anlata bitiremiyorlar.
-Biberon denince 'Dr Browns' diyor anneler, başka birşey demiyor. Gaz yapmayı önleyiciymiş, pek güzelmiş pek. Oysa ben bu konulardan gayet uzak annemle biberon almaya gittiğimizde üzerlerinde Miki Mouse olanını arıyorduk. Millet baktım plastiğinin bilmem ne ölçüsünün derdinde. Eh öğreniyoruz yavaş yavaş.
-Sterilezatörün hayat kurtarıcı olduğunu düşünenler ve koy tencereye kaynatçılar olarak ikiye ayrıldı etrafımdaki anneler. Özellikle Wee Well'in makinasını çok önerenler oldu. Bende Mamajoo'nun 5'i bir yerde özellikli makinasını aldım. Hem steril yapıyor, hem biberon ısıtıyor, hem buharda yemek pişiriyor, pek marifetli maşallah. Bakalım gereksiz mi değil mi göreceğiz yakın zamanda.
-Bebeği içine koyup yıkamak için bir minik küvet ve ayaklı sehpasını Mother Care mağzasından aldık.
-Göğüs pedleri ve süt saklama poşetlerimizi ise Lansiloh markadan seçtik, sebebi yok. Joker'de o satılıyordu.
-Hastane gecelikleri, emzirme gecelikleri de tamam. Hatta Loğusa tacı bile hazır.
Biz 30. haftamız itibariyle bir çok eksiğimizi tamamladık ve hazırız.
Tatile de girdiğim bu günleri artık evde dinlenerek ve kısa küçük eş dost ziyaretleri yaparak geçirmeye karar verdim. Şimdilik bu kadar..

Haftaya Baby Shower yazısı ve doktor kontrolümüz....

Görüşmek üzere, Sevgiler..
İrem













Wednesday, June 5, 2013

Hamilelik 27 ve 28. haftalar...

27. Haftamız ne yazık ki benim, eşim ve küçük Sarp'ımız için en acı haftaydı. Eşimin babasını, kayın pederimi, ani bir haberle kaybettik. Sarpımızın doğumuna 2 ay kala bu haberle yıkıldık, bittik, darmadağın olduk.
Sağlığı yerinde, neşeli bir şekilde tatil için gittiği yazlık evinde ne yazık ki o tertemiz, altın kalbine yenik düştü Sarp'ın büyük babası muhterem insan Hasan Uzunhasanoğlu.
Hayat bize bir sille vurdu vurmasına ama bizim dayanağımız da hep bebeğimiz oldu.
Mutlu bir anne- baba ve bebek olarak arkadaşlarımızla yemeğe çıkmaya hazırlandığımız gece gelen ani haber ile eşim 7 saatlik bir yola çıktı. Bende geride kalan olarak hem sakin kalmaya çalışmakla hemde eşimi telkin etmekle yükümlüydüm. Eşim daha Bursa civarlarındayken acı haber geldi. Yatağa yıkıldım, etrafımda annem, anneannem ve yakın dostum vardı. Biri kolonya sürüyor, biri tansiyon ölçüyor, diğeri 'bebeği düşünmen lazım' diye telkinlerde bulunuyordu.
Annemdi tabiki bana artık birincil görevimin Sarp'ı korumak ve kollamak olduğunu hatırlatan. Artık sorumluluklarımın arttığını, birinci vazifemin bebeğe iyi bakmak olduğunu. Haklıydı..
O gece rahatsızlandım. Sancılar, kramplar.. Bebek desen yerinde durmuyor, saatlerce uyumadı.
Bende uyumadım. Gece 1 gibi herkesi evden yolladım. Canım sadece tek başıma kalıp eşimin acısını paylaşmak istiyordu, onun sağ salim yazlığa vardığı haberini almak istiyordu.
Gece 3.30'da 'vardım' haberini verdikten sonra, onun en zor yolculuğu benimde en zor gecem başlamıştı.
Sabaha karşı 6 civarı hala gözlerim tavana dikili bir vaziyette oturuyorduk. Ağlıyorduk, avunamıyorduk.
Aynı gecenin sabahı eşim dönüş yoluna geçti. Biz ise cenaze için Maltepe Camii'ne doğru yola çıktık.
Gerisi bulanık.. Gerisi karmaşık..
Hamilenin camide işi olmaz sakın gelme diyenler oldu. O kadarda uzun boylu değil dedim.
Sarp'ın da hakkıydı büyük babasına son görevini yapmak.. Henüz farkında olmasa bile .. Zamanı geldiğinde 'sende katıldın oğlum cenazeye' diyebilmem için hem metin olmam hem de ayakta durmam gerekiyordu.
Çok ağlayan ve dövünen insanların yanından kaçtım, yeri geldi içeride bir odaya gidip tek başıma oturdum ama yine de oradaydım.
Hayat dediğimiz şey hiç kolay değildi. İçinde güzel şeyler barındırıyordu elbet. Bebek beklemek gibi örneğin. peki bu kadar güzel bir olayın içerisinde bu kadar elem dolu bir olayın ne işi vardı.
Neden 2 ay daha bekleyemedin dedik hep.. O kadar heyecanla beklerden torununu ve ultrason resimlerini dosyalarında saklarken Neden? Vefatını takip eden geceler boyunca yatağa girip bu soruyu sorduk. Neden?
Cevap bulamadık.

*****
Bu hafta bebeğimizi büyütmeye devam ettik. Hayat acı bir şekilde akıp gidiyordu.. Küçük bir değişiklik yapıp Sarp'ımıza bir isim daha ekledik. Büyük babasının adıyla yaşasın istedik küçük Hasan Sarp Uzunhasanoğlu.

****

Sağlıkla kalın..
İrem